Emeğin sermayeye iltihakı ya da sosyal devlet
Özet
Devletin sosyalliği ve kapsamı günümüzde geniş bir akademik ve toplumsal ilgiyi hak etmektedir. Sosyallik ise yirminci yüzyılın alamet-i farikasıydı. Dünya iki büyük savaşın ardından istikrarlı ve geleceğe güvenle bakan bir düzene demokratik müzakere sürecinin içinden kavuştu. Politika, ekonomi ve yönetim ayrılığı ya da kamu ve özel ayrılığı kavramsal düzeyde yeni siyasal düzenin müzakere içinde sürdürülmesinin mekanizmaları olarak görüldü. Bu ayrımlar görece uzlaşmış sosyal ve politik güçlerin vardığı noktayı gösteriyordu. Bununla birlikte ebediymiş gibi görünen ve refah kuşağına öncekilerden oldukça farklı istikrar ve süreklilik duygusu veren refah devleti 1970’lerden itibaren çöküş sürecine girerek finansal iktisadi dinamiklerin önünde sistematik bir engel olarak görülmeye başlandı. Refah devletinin sermaye birikimi ve meşruiyet ölçüleri sermayenin yeni mekansal ilerleyişine zemin hazırlayan finansın hareketine ve dolaşımın potansiyel karlarına hapishane gibiydi. Bugün artık bu engeller sermaye için kötü bir hatıra gibi görünüyor. Sermaye ve emeğin birbirine muhtaç oldukları bir hapishaneye, devam eden gerilimli ilişki türlerine benziyor. Sermayenin devir hızı geçmişle karşılaştırılamayacak ölçüde artmıştır. Bu yazı sosyallik ile siyasalın ilişkisini incelemeyi ve ortaya çıkan değişimi kavramsallaştırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla emek ve sermayeye dayalı ilişkinin kurumsallaşma sürecinin gerilimleri ve mekanizmaları ortaya konarak, refah devletinde bilim ve teknolojinin sermayenin hamlesine yaptığı katkı ele alınacaktır. Bu süreç sosyal ve siyasalın ilişkisini değiştirmekte, siyasalı yapay-kurgusal bir sürece çevirmektedir. Bu yazı sosyal ve siyasal arasında gerçekleşen bu değişimi sermaye emek ilişkisindeki değişim çerçevesinde inceleyecektir. In today& #8217; s world, the social and the scope of state are deserved a wide academic and social interest. Social was also trademark of the twentieth century. The world reached to a stable order promising safety and security for the future through the democratic struggles after the two world wars. The separation of policy, economy and management or public and private, in the conceptual level, is seen as the tool of sustaining new political system with a negotiation process. These levels of separation represented the point where relative coalition between social and political forces reached. Together with this, the welfare state which provided the comfort of stability and durability for the masses began to disintegrate and is seen as a systematic obstacle on the way of the development of financial capital. The capital accumulation process of welfare state and its ways of justification was like a prison to the march of new capital into new places through its financial mobility and its potential profits. Today this obstacles looks like long disappeared memories of the capital. It seems a prison in which the capital and labour is needed each other and a long lasting dysfunctional relationship. The capital reached an unprecedented turnover rates. This article aims to investigate the relationship between social and politics and to conceptualise the changes. For this purpose, through the investigation of the institutionalization of the process of the tension and mechanisms created based on the relationship between capital and labour, it will show how science and technology in the welfare state is supported the move of the capital. This process affects the change the relationship between social and politics and turns politics into an artificial-constructed process. This article will examine the change of social and politics by focusing on the changing relationship between capital and labour.
Kaynak
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi DergisiCilt
0Sayı
42Bağlantı
https://app.trdizin.gov.tr//makale/TVRBNE5Ea3pNdz09https://hdl.handle.net/20.500.12809/7959